Özet:
Akşemseddin’in (ö. 863/1459) önde gelen halifelerinden Abdurrahim Karahisârî Afyonkarahisarlı olup henüz Beypazarı’nda iken intisap ettiği şeyhinin Edirne, İstanbul, İznik ve Göynük’te iken uzun süre yanında bulunmuştur. Karahisârî, Bayramiyye’nin Akşemseddin’le açılan ve İbrâhim Tennûrî (ö. 887/1482), Şeyh Yavsî (ö. 920/1514) ve İlyas Saruhânî (ö. 967/1559-60) gibi sûfîler tarafından devam ettirilen kolu olan Şemsiyye’yi 15. yüzyılda Afyonkarahisar’da temsil etmiş telif sahibi bir sûfîdir. Bûsîrî’nin (ö. 695/1296 [?]) Hz. Peygamber’i medh için kaleme aldığı kasidesinin manzum tercümesi Tercüme-i Kasîde-i Bürde, Necmeddîn-i Kübrâ’nın (ö. 618/1221) mürîdlerinden Hâssî’nin (ö. 634/1237) halveti konu alan es-Selve fî şerâiti’l-halve adlı eserinin şerhli tercümesi Münyetü’l-ebrâr ve gunyetü’l-ahyâr, bazı tasavvufî esasları şiir diliyle ve sade bir Türkçe ile ele aldığı Vahdetnâme isimli mesnevîsi ve dönemin kıyamet tartışmaları bağlamında ele alınabilecek Risâle fî eşrâti’s-sâ‘a günümüze ulaştığı bilinen eserleridir.
İstanbul’un fethinde şeyhiyle bizzat bulunmuş olan Karahisârî kıyamet alametlerine dair Risâle fî eşrâti’s-sâ‘a adlı risalesini fetihten birkaç sene sonra kaleme almış ve rivayetler üzerinden Konstantiniyye’nin fethiyle kıyamet arasındaki ilişkiye dair bilgiler vermiştir. O dönemde sûfîlerin kıyamet hakkında risaleler yazdıkları, örneğin Yazıcıoğlu Mehmed’in (ö. 855/1451) meşhur Muhammediyye’sinde, kardeşi Ahmed Bîcân’ın (ö. 870/1466’dan sonra) Dürr-i Meknûn’unda ve Eşrefoğlu Rûmî’nin (ö. 874/1469-70 [?]) Müzekki’n-nüfûs’unda kıyamet alametlerine dair müstakil bahisler olduğu; bu teliflerden çok öncesinde, Bizans kaynaklarında da Konstantiniyye’ye dair kıyametle ilgili bazı efsanelerin olduğu bilinmektedir. Bu tebliğde öncelikle Karahisârî’nin Risâle fî eşrâti’s-sâ‘a’sı tanıtılacak, ardından o dönemde telif edilen bazı eserlerle karşılaştırılarak İstanbul’un fethinin sûfîlerce kıyametle nasıl ilişkilendirildiğine ve fethin nasıl algılandığına dair bir yorum denemesine ulaşılacaktır.