Özet:
Verginin kanuniliği ilkesi, uzun mücadelelerin sonucunda bugünkü anayasal anlamını ve ruhunu kazanmıştır. Bu ilke sadece vergilerin kanunla konulmasını değil, aynı zamanda vergiden doğan ödev ve ilişkilerin de kanunla düzenlenmesini gerektirir. Esasen verginin nasıl bir tarihi seyir izlediğini, vergilemenin felsefesini, vergide kanunilik ilkesinin ruhunu; vergiyle ilgili herkesin özümsemiş olması gerekmektedir. Doğrusu böyle olmadığı içindir ki, ülkemizde vergi kanunları bu kadar sık değişmekte, günü kurtarmak adına çok ilginç düzenlemeler yapılmakta, vergi kanunları çoğu kez uzman kişiler tarafından bile çok farklı şekillerde yorumlanmaktadır.
“1980 sonrasında vergi kanunlarında hemen her yıl yapılan ve her biri kamuoyuna ayrı ayrı reform olarak sunulan, aslında deform yaratan değişikliklerle, uzmanlarının dahi içinden çıkması zor bir mevzuat kümesi yaratılmıştır.”
Vergi kanunlarımızda Maliye Bakanlığı’na çeşitli konularda düzenleme yapma yetkisi veren maddeler bulunmaktadır. Özellikle 1981 yılı başındaki kapsamlı değişiklikler ile vergi yasalarına eklenen ve Maliye Bakanlığı’na çeşitli konularda düzenleme yapma yetkisi veren bu maddelerin, doğrudan maddi vergi yükü getirmediği, vergi mükelleflerinin şekli ödevlerine yönelik olduğu ileri sürülmüştür. Ancak sonraki yıllarda bu maddeler sürekli olarak genişletilmiş ve yürütme organı olan Maliye Bakanlığı’na verilen yetkiler artırılmıştır. Bu maddelerden en dikkat çekeni, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun (VUK) “Yetki” başlıklı mükerrer 257’nci maddesidir. (VUK Mük. 257)
Dayandıkları yasalar bakımından Anayasa Mahkemesi’nin denetimini ilgilendiren idari düzenlemelerden doktrinde çok tartışılan VUK Mük. 257’nin; 1991 yılında bir kez de Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüş ve Anayasa Mahkemesi tarafından oy çokluğu ile aykırılık iddiası reddedilmiştir.
İlk defa ihdas edildiğinde, mükelleflerin defter tutma ve belge düzenine uyma ödevleri konusunda Maliye Bakanlığı’na bazı düzenlemeler yapma yetkisi veren VUK Mük. 257, daha sonra yapılan değişikliklerle sürekli genişletilmiş, Maliye Bakanlığı’na vergi yasalarıyla konulmuş kurallarda değişiklik yapma yetkisi vererek, yürütme organını olan Bakanlığı yasama organı gibi düzenleme yapabilir hale getirmiştir. Hukukta bu duruma güçler ayrılığı prensibi bakımından, “işlev gasbı” denilmektedir. Öyle ki; Maliye Bakanlığı bu maddeye dayanarak çıkarmış olduğu genel tebliğler ile ceza ihdas eder hale gelmiştir.
Böylece, Anayasa’da ifadesini bulan “Verginin Yasallığı İlkesi” ne rağmen; giderek artan biçimde yapılan Bakanlık düzenlemeleri ile adeta, uyulması zorunlu; ikinci ve mükerrer bir hukuk yaratılmıştır. Bu durum, başta vergi mükelleflerini ve uygulamada sorumluluk üstlenmiş olan muhasebeci ve mali müşavirleri tedirgin edici bir ortam yaratmıştır. Dahası, mükellef ile idare arasındaki uyuşmazlıkların artması, yargı mercilerini de gereksiz yere meşgul etmiş, etmeye de devam etmektedir.
Bu yazımızda, ana hatlarıyla VUK Mük. 257’nin 1981 yılından başlayarak geçirdiği değişiklikler özetlenecektir. Daha sonra bu maddeye dayanarak Maliye Bakanlığı’nın verilen bu yetkiyi kullanarak çıkarttığı genel tebliğler ile yapılan düzenlemeler; Anayasal ilkeler, Anayasa Mahkemesi’nin maddeyle ilgili kararı, diğer yargı kararları çerçevesinde irdelenecektir.