Özet:
COVID-19 ile ilgili ilk vakalara ve araştırmalara Çin’de 2019 yılının sonlarına doğru rastlanılsa da Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından, 11 Mart 2020’de çok yüksek riskli koduyla “pandemi” ilan edilmesiyle salgın ve buna
dayalı tedbir uygulamaları resmen küresel düzeyde ciddiyet kazanmıştır. İnsanoğlu,14. YY’da Veba, 16. YY’da
Kanamalı Ateş, 20 YY’da Kolera, Aids, İspanyol Gribi ve içinde bulunduğumuz son asırda SARS, MERS, Ebola
ve Domuz Gribi gibi tarihte önemli sonuçları olan bölgesel ve küresel onlarca salgına maruz kalmıştır. Her salgın
kendi içinde kayda değer yıkıcı etkilere sahip olsa da günümüzde küreselleşmenin etkisinin en üst düzeyde olması
nedeniyle salgının yayılma hızı ve başta sağlık ve ekonomi olmak üzere tüm alanlardaki etkilerinin diğer
salgınlardan çok daha fazla olduğu düşünülmektedir.
Salgınla mücadelede uygulanan kısıtlamalar ve idari tedbirlerin, bireylerin sosyal yaşamları üzerindeki etkisi belki
de en çok ekonomi kanalıyla oluşmaktadır. Zira mal ve hizmet sektörlerinde kapanan işletmeler ve azalan talepler
ile düşen üretimler nedeniyle artan işten çıkarmalar, belirsizlikler sebebiyle ötelenen yatırım harcamaları ile yeni
istihdam olanaklarının oluşmaması, geleceğe dair kaygıların artmasıyla ekonomik paydaşların değişen tüketim ve
yatırım davranışları koşulunda bir çok finansal ve makroekonomik değişken doğrudan etkilenmektedir. Bu
düzeyde benzeri görülmeyen bir sağlık krizinin neden olduğu bir ekonomik kriz ile mücadele açısından,
hükümetleri ve para polikaları yürüten Merkez Bankalarını ezber bozmaya ve teorik bilgilerin dışına çıkmaya
zorlamaktadır. ABD Mortgage piyasasında patlak veren 2008 finansal krizi sonrasında ilk kez QE (niceliksel
genişleme) adıyla geleneksel olmayan genişletici para polikaları uygulamaya konulmuştur. Salgın öncesinde de
küresel durgunluğa işaret eden bir durum söz konusu iken ve bir önceki kriz döneminin yıkıcı etkileri henüz tam
olarak giderilememiş ve istenen düzeyde toparlanma gerçekleşmemiştir. Hemen akabinde Covid-19 krizinin
gerçekleşmesi, geleneksel olmayan daha güçlü bir para politikasını uygulamaya sokmuştur. 1969’da Nobel ödüllü
ekonomist Milton Friedman’nın ortaya attığı bir varsayımdan adını alan “helikopter para” kavramıyla; özet olarak
finansmanı bolca basılan ya da kaydi olarak yaratılan para olan maliye politikaları kast edilmektedir.
Çalışmada, Merkez Bankaları ile hükümetlerin işbirliğine dayanan helikopter para politikalarının makroekonomik
ve finansal verilere etkilerinin küresel ve ulusal düzeyde nasıl olacağı teorik olarak tartışılmış ve muhtemel
sonuçları Dünya Bankası, IMF ve OECD gibi uluslararası örgütlerin güncel raporları perspektifinde
değerlendirilmiştir. Bahsi geçen polikaların mevcut konjonturde avantaj ve dezavantajları ele alınmış, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler üzerindeki uzun ve kısa dönem etkileri irdelenmiştir. Küresel düzeyde etkileri ve
büyüklükleri açısından özellikle ABD Merkez Bankası FED’in, Avrupa Merkez Bankası ECB’nin ve Japonya
Merkez Bankası BOJ ‘un helikopter para politikalarına öncülük ettiği görülmektedir. Bu durum ise tüm rezerv
paraların üçte ikisini aşan ABD Doları ve Euro gibi rezevr paraların dünyada bollaşması anlamına gelmektedir.
Dünyada bu hacimde örneği bulunmayan bollaşma sayesinde, salgına bağlı olarak ciddi derecede düşmesi
71
beklenen toplam talebin deflasyonist etkisini bertaraf etmek ve henüz bir önceki tam atlatılamayan yeni bir küresel
resesyonun önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Üretimin aşağı yönlü olduğu bu süreçte, astronomik düzeyde artan
para miktarlarının enflasyon ve faiz başta olmak üzere tüm finansal verilere ve nihayetinde küresel reel ekonomiye
etkilerinin neler olacağı tartışılmaktadır.
İçinde bulunulan mücbir sebepler, para politikası yapıcılarını helikopter para politikalarının bir tercih değil bir
zorunluluk olduğu fikrine ikna etmektedir. Fiziki olmasa da kaydi olarak yaratılan yüksek hacimli paralar
bankalara, işletmelere, hanehalklarına, kredi garanti fonlarına ve işsizlik fonlarına kredi ve subvansiyon olarak
enjekte edilmektedir. Çalışmayı ampirik olarak desteklemek amacıyla 2016-2021 yılları arası ABD örnekleminde
M2 para arzı, DXY değeri ve enflasyon verileri yardımıyla, ADF ve PP birim kök testleri, Johansen eşbütünleşme
testi, uzun ve kısa analizi yapıldıktan sonra ayrıca VAR analizi ile etki tepki fonksiyonları incelenmiş ve varyans
ayrıştırması yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, yaşanan parasal genişleme enflasyonu artırırken ABD
Dolarının 24 ülkenin para birimi karşısındaki değerini ölçen DXY’yi düşürmektedir. Enflasyonun kendisi
dışındaki bileşenleri dikkate alındığında, yaklaşık %70’inin para arzından %30’unun ise DXY değerinden
kaynaklandığı tespit edilmiştir. En nihayetinde bilançolarda devasa genişlemelere yol açan bu para arzlarının, kısa
vadede döviz kurlarına, uzun vadede ise enflasyona etkilerinin ne kadarının kalıcı olacağını ülkelerin subjektif
unsurları ve politikaların şeffaflığı, güveni, verimliliği ve disiplini belirleyici olacaktır.