Özet:
Balkanlar, Kırım, Suriye, İstanbul ve özellikle Anadolu’nun değişik yörelerinde
dağınık olarak yaşamış olan Ortodoks Hıristiyanların Türkçe
konuşanlarına Karamanlı; bunların konuştukları dile Karamanlıca;
Grek harfleriyle yazılmış Türkçe eserlere de Karamanlidika denmektedir.
Karamanlıların kökeni ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Fakat bunların
dil ve dinlerinin karşıtlık oluşturmasından, bu araştırmalar kesin
bir sonuca ulaşmamıştır. Karamanlıların kökeni ile ilgili iki temel görüş
ortaya atılmıştır. Bunlardan birincisi, bunlar aslen Yunanlıdır. Batı Anadolu’daki
Yunanca konuşan gruplardan uzak oldukları için zaman içerisinde
Yunancayı unutmuşlardır. Buna paralel bir görüş ise, Türklerin
Anadolu’daki bazı yerli halk gruplarını zamanla Türkleştirdiği görüşüdür.
Bunlar milattan önce Yunanistan’dan göç eden kolonizatörler değildir.
Bu yerli halk, Türklerden o kadar etkilenmiştir ki, arada sadece din
farkı kalmıştır. Bunlar dil bakımından günlük konuşma diline varıncaya
kadar Türkleştikleri halde alfabelerini değiştirmemişlerdir. Karamanlılar,
işte bunların torunları olabilir.
İkinci temel görüş ise, Karamanlılar olarak adlandırılan bu insanlar,
Anadolu’nun fethinden yaklaşık beş asır önce, yani MS. 6. yüzyılın başlarından
itibaren Bizans İmparatorları tarafından Arap ve İran akınlarını
durdurmak, Bizans topraklarını korumak amacıyla Balkanlar’dan
Anadolu’ya getirilip yerleştirilen Hıristiyan Türklerdir. Bizans Devleti
açısından Balkanlarda Türk varlığının ortaya çıkması bir tehdit oluşturmuş
ve bu tehdit Bizans tarafından Türk boylarının birbirlerine karşı
kullanılması dışında Hıristiyanlığı kabul etmeleri şartıyla Bizans’a asker
olarak hizmet etmeleri ve yine bu hizmet dâhilinde Bizans İmparatorluk
arazilerine ve özellikle sınır bölgesi olarak Anadolu’da Kapadokya bölgesine
iskân edilerek bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Bizanslılar, Malazgirt
Savaşı’ndan sonra da Balkanlar’dan Anadolu’ya bu Hıristiyan Türklerden
getirmeye devam etmiştir. Ermeni cemaati içinde kalan Türkler
tamamen erimiş, Rum cemaati içinde kalanlar ise dillerini, Türkçe adlarını,
gelenek ve göreneklerini devam ettirerek yaşamışlardır. Birçok araştırıcının savunduğu bu görüş özetle, Karamanlılar 6. yüzyıldan 11.
yüzyıla kadar Bizans tarafından Anadolu’ya getirilen ve Bizans ordusunda
paralı asker olarak görev yapan Bulgar, Peçenek, Uz ve Kıpçak
gibi bazı Türk boylarının torunlarıdır. Bu Türk boyları dillerini kaybetmediler,
ancak zamanla Hıristiyanlaştılar.
Karamanlı Ortodoksların Anadolu’da yoğun olarak yaşadığı yerlerin başında
Kapadokya bölgesi gelmektedir. Özellikle Niğde, Nevşehir, Kayseri,
Aksaray ve Kırşehir illeri ile bunlara bağlı yerleşim yerleri önemlidir.
Milli mücadelenin son döneminde açık bir biçimde Türk Ortodoks olarak
adlandıran ve tarihi süreçte ise Ortodoks Rum toplumu içerisinde
ayrı bir kimlikle Zımmiyan-ı Karaman veya Karamanyan olarak adlandırılan
bu topluluk, Kapadokya bölgesinde Nevşehir (Merkez, Ürgüp,
Mustafapaşa), Derinkuyu (Suvermez, Yazıhöyük, Zile), Niğde (Gölcük,
Misti/Misli Fertek, Sementra, Andaval, Hasköy, Aravan/kumluca, Kurdanos/
Hamamlı, Bor), Aksaray (Güzelyurt, Uluağaç), Kayseri (İncesu,
Zincidere, Pınarbaşı, Endürlük, Develi) gibi yerleşim yerlerinde yoğun
olarak yaşamışlardır. Günümüzde ise Yunanistan’ın Selanik, Larissa,
Eviya Adası (Prokopi, Neasinasos, Neapoli, Neagelveri, Kapadokya) Atina,
Prea, Halkida gibi yerleşim yerlerinde yaşamaktadırlar.
Anadolu kültüründen beslenmiş ve yüzyıllar boyunca Müslüman Türklerle
iç içe yaşayarak aynı gelenek ve sözlü kültür ürünlerini paylaşmışlardır.
Mübadelenin ardından Yunanistan’da gerek dönemin ekonomik
ve siyasi şartları gerekse kültürel farklılıklardan dolayı birçok zorlukla
mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Birkaç nesil aile ve toplum içerisinde
kültürlerini ve dillerini yaşatmaya çalışmışlar, ancak zamanla
başta dilleri olmak üzere kültürlerini kaybetmeye başlamışlardır. Bu nedenle
çeşitli vakıf ve dernekler kurmuşlar ve bu çatılar altında kültürel
kimliklerini korumaya çalışmışlardır.
Karamanlılar, Osmanlı İmparatorluğu içindeki tüm zümrelerden ayrı
özelliklere sahiptirler. Hıristiyan olmaları ile Müslümanlardan, Ortodokslukları
ile Katolik ve Protestanlardan, Anadolulu olmaları ve Yunanca
bilmemeleri ile de Yunanistanlılardan ayrılırlar. Karamanlı Ortodoksların
bu durumunu şu dörtlük açıkça ortaya koymaktadır:
Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz
Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz
Öyle bir mahludi hattı tarikatimiz vardır
Hurufumuz Yonanice Türkçe meram eyleriz
Karamanlılar kendilerini ne Türk ne de Rum olarak tanımlamışlardır.
Adları Karamanlıca eserlerde genellikle “Anadolu Hıristiyanları”, “Anadolu
Ortodoks Hıristiyanları”, “Yunan dilini bilmeyen Anadolu Hıristiyanları”
veya sadece “Anadolulu” vb. şekillerde geçmekte ve bunların
konuştuğu dil “Türkçe”, “berrak Türkçe”, “Türk dili”, “ortak Türk dili”,
“düzgün Türk dili” gibi isimlerle adlandırılmıştır.
Evangelia Balta, Grek harfleri ile yazılmış Türkçe kitapların sayısı ve
konusu ile ilgili olarak, 1711-1935 yılları arasında neşredilmiş dini kitapların
sayısının 332, din dışı konulardaki kitapların sayısının ise 270
olduğunu belirtir. Ayrıca araştırıcı, bunlara ilaveten tarihsiz veya eksik
kitapların sayısının da 26 olduğunu ifade eder. Bu eserlerin büyük bir
kısmını çeşitli kütüphane ve kişilerden temin etmiş durumdayız ve bu
eserler incelendiğinde, Anadolunun coğrafyası, tarihi, kültürü, mimarisi,
sosyal hayatı, dini yaşamı ve tarihi-dini şahsiyetleri gibi konularda
önemli bilgilerin yer aldığı görülmektedir.
Grek harfli Türkçe eserlerde, genel bir yazı dili olmaması hasebiyle ortak
bir yazım birliği yoktur. Eserin yazıldığı bölgeye göre harflerin kullanımları,
stilleri değişiklik göstermektedir. Bazen sadece bir bölgede kullanılan
ve o bölgeye has yazı stiline rastlanabilir. Bu nedenle Karamanlıca
yazılmış eserlerin pek çoğunda dil ve imla birliği söz konusu değildir.
Standart bir yazı dili özelliği göstermeyen Karamanlıca eserlerin pek
çoğu tercüme eser oldukları için mütercimlerinin dil ve imla anlayışlarını
yansıtmaktadırlar. Bunun yanında mütercimlerin farklı coğrafyalarda
ve farklı zamanlarda yaşamış olmaları onların kendi aralarında da
bir birlik oluşturamamalarına sebep olmuştur. Bu mütercimlerin esas
gayesi ortaya koydukları eserlerin dili değil içeriğidir. Bu yüzden mütercimler
hitap ettikleri topluluğun kendilerini anlayabilecekleri sade ve
anlaşılır bir dil kullanmayı tercih etmişlerdir. Zira dinî kitapların çoğu
ise okunmak için değil dinlenmek için kaleme alınmıştır.
Nevşehirlilerin kurduğu “Papa Georgios Cemiyeti” tarafından Rum mekteplerinin
yararına 1914 yılında Karamanlıca olarak İstanbul’da yayınlanan
eserlerden biri de “Nevşehir Salnamesi”dir. Eserde, başta Nevşehir
olmak üzere Kapadokya bölgesinin tarihi ve doğal mekânları, yerleşim
yerleri, Karamanlı Ortodokslara ait dini yapılar ve azizler, sosyal ve dini
yaşam hakkında bilgiler verilmektedir. Ayrıca atasözleri, latifeler ve çeşitli
konulardaki hikâye ve malumatlar da eserde yer almaktadır. Eserde, her bölüm farklı yazar ve şairin kaleminden çıktığı için gerek
kelimelerin yazımında gerekse dil ve imlada bir birlik olmadığı görülmektedir.
Örneğin; “İstanbul” kelimesi, “Stanbol veya “İstambol” şeklinde
eserde çeşitli şekillerde yer almaktadır. Aynı biçimde bazı kısımlarda
“de” ve “ki” gibi bağlaçların da yazımında belli bir kuralın olmadığını
söyleyebiliriz. Eserde, dil açısından o dönemin ağız özelliklerinin korunduğu
ise dikkat çekmektedir. Çalışmada Grek harfleriyle yazılmış
metin, Latin harflerine aktarılırken eserin dil ve imla özellikleri aynen
korunmuştur.
Eserde yer yer Yunanca kelime ve cümleler yer almaktadır. Bazı metinlerin
yazarları Yunanca cümlelerin hemen ardından Türkçe karşılığını
da vermektedir. Ancak eserde özellikle eğitim ve din alanında kullanılan
kelimelerin büyük bir kısmı Yunanca olarak geçmektedir. Bu nedenle
eserin sonuna tarafımızdan Yunanca kelimelerin yer aldığı “Yunanca-
Türkçe Sözlük” kısmı eklenmiştir.
Karamanlı Ortodoks zümresi üzerine çalışmamızı tavsiye eden ve bu
eserin hazırlanması için bizleri teşvik eden Hocamız Prof. Dr. Filiz
KILIÇ’a; eserin hazırlanmasında emeği geçen yakın çalışma arkadaşlarımıza
ve eserin sonunda yer alan “Yunanca-Türkçe Sözlük” kısmını
hazırlayan Thanasis Papanikolaou’ya müteşekkiriz. Ayrıca kitabın basımını
gerçekleştiren Nevşehir Ünversitesi’ne teşekkür ederiz.