Var olabilmesi için belirli bir nüfus yoğunluğuna, teknolojik ve ekonomik
gelişkinlik düzeyine ihtiyaç duyan kentler, doğaları gereği çeşitli iktidar ilişkileri ve
yönetimsel örgütlenme biçimleri üretmişlerdir. Şehirlerin siyasi ve yönetsel bir birim
olarak örgütlenmesinin tarihi neolitik çağa kadar uzanmaktadır. Mısır, Mezopotamya ve
Hindistan’ın tam gelişmiş kentleri ve bağımsız küçük birer yönetim birimi olarak son
derece gelişkin bir örgütlenme ihtiva eden Yunan ve Roma Siteleri buna örnektir. İslam
kültürü de Medine’yi bir devlet gibi yönetmiş, özgün bir site devleti modeli inşa etmiştir.
Kentlerin siyasetle olan ilişkisinin en net şekilde gözlemlendiği birimlerden birisi de
Ortaçağ komünleridir. Sanayii devriminin ardından kentler büyük bir dönüşüm
geçirmiştir. Aydınlanma ve modernleşmenin bir sonucu olarak yükselişe geçen
uluslaşma modeli, kentleri domine ederek, özerk bir birim olarak örgütlenme süreçlerini
yıkıma uğratmıştır. Ancak 1970’lerden itibaren yükselişe geçen küreselleşme sürecinin
ve onun yeniden kullanıma soktuğu, yerellik, parçalılık, karşılıklı bağımlılık, kentsel
katılım, yönetişim gibi kavramların popülarite kazanması ile birlikte kentler yeniden
siyasi birimler olarak varlık gösterebilmiştir. Kentin siyasi bir birim olarak varlık
kazanabilmesinin en önemli dayanaklarından bir tanesi kentsel katılımın sağlanması
vesilesi ile kentlilerin siyasallaştırılmasıdır. Türkiye’de ise merkezin yerel üzerindeki
geleneksel vesayeti 2002 sonrasında gerçekleştirilen kamu yönetim reformları ile önemli
ölçüde törpülenmiştir. Böylelikle kentliler, halk meclisleri, kent konseyleri gibi kentsel
katılım mekanizmaları ile karar alma süreçlerine daha aktif katılabilmektedirler.
In order to exist, cities need a certain level of population density, technological
and economic development, and thus have produced various forms of power relations
and administrative organization. The organization of cities as a political and
administrative unit dates back to the neolithic age. The highly developed cities in Egypt,
Mesopotamia and India, as well as the Greek and Roman city-states, which include a
highly developed organization and an independent small administration unit, are
examples for this case. Islamic culture also ruled Medina as a state, and built an original
city-state model. One of the units in which the relations of cities with politics can be
observed most clearly is the medieval communes. After the industrial revolution, cities
have undergone a great transformation. The model of nationalization as a result of
enlightenment and modernization dominated cities, and destroyed the processes of
organization in the city as an autonomous unit. However, as the concepts of localization,
fragmentation, interdependence, urban participation and governance gained popularity
with the globalization process that had been on the rise since the 1970s, the cities were
able to re-exist as political units. One of the most significant foundations for the city to
re-exist as a political unit is the politicization of the city population by urban
participation. The domination of central political bodies over local administrative units
in Turkey was considerably diminished as a result of public administration reforms
carried out after 2002. In this way, citizens can participate more actively in decisionmaking processes through urban participation mechanisms such as public assemblies and
city councils.