Uzayın mutlak olduğu görüşüne göre, uzayın, içinde var olan şeylerden
bağımsız olarak kendi gerçekliği vardır. Bağıntısal bir uzay anlayışı benimseyen
Leibniz ise, mutlak uzayın varlığına karşı güçlü argümanlar sunar. Bu argümanların
temeli, mutlak uzay kavramının iki temel prensiple çeliştiği düşüncesidir. Bunlar,
Yeter-Neden İlkesi ve Ayırt Edilemezlerin Özdeşliği İlkesidir. Öte yandan Kant’a
göre “örtüşmeyen eş” kavramı bağıntısal uzay anlayışı ile açıklanamayan bir
olgudur. Bu olguyu açıklayabilmek ancak mutlak uzayın varlığı ile mümkündür. Bu
çalışmada, hangi uzay anlayışının daha makul olduğunu görebilmek için sırasıyla
Leibniz’in ve Kant’ın argümanlarını sunmayı amaç edinmekteyim. Bu bağlamda,
her ne kadar bağıntısal uzay anlayışını zorunlu olarak geçersiz kılmasa da, Kantçı
argümanların bu anlayış için önemli bir sorun teşkil ettiği iddia edilmektedir.
According to the absolutist approach, space has its own existence
independently of things inhabiting it. Leibniz, who is a relationalist about space,
constructs strong arguments against the existence of absolute space. His arguments
derive from that the notion of absolute space contradicts two basic principles: The
Principle of Sufficient Reason, and the Principle of Identity of Indiscernibles. On the
other hand, Kant provides a substantial argument against relationalism. According to
Kant, the notion of “incongruent counterpart” cannot be explained in terms of a
relationalist account of space. We, therefore, need to posit absolute space to explain
the difference between incongruent counterparts. In this study, I aim to present
Leibniz’s and Kant’s arguments respectively in order to see which notion of space is
more plausible. It is claimed that, even though the Kantian argument does not
necessarily falsify relationalism, it nevertheless constitutes an important challenge
against it.