İbnü’l ‘Arabî’nin (ö. 1165/1240) bilgi felsefesinin temelinde manevi
tecrübe ve ilahi öğretim vardır. O, bilgiyi Allah’ın bağışlayıp öğrettiği ve
insanın kendisinin öğrendiği bilgi olmak üzere ikiye ayırır. Buradan hareketle
İbnü’l ‘Arabî, metin okuma yöntemlerini de ikiye ayırır: Birincisi metnin
kendisinden okuma, ikincisi ise metnin sahibinden okuma. Birincisinden
farklı olarak ikinci okuma biçiminde okuyucunun zihninde oluşan soru ve
sorunları metin sahibine sorma imkânı vardır. Böylece metinden yazarının
maksatları net olarak anlaşılır. Bu metodu Kur’an’a uygulayan İbnü’l
‘Arabî, Hz. Muhammed’den sonra Kur’an’ı sahibinden okuma imkânının
bulunduğunu ve bunun velilere ait bir meziyet olduğunu iddia etmiştir.
Allah, velilere Kur’an’ın anlamlarını tekrar tekrar indirmektedir. Şu halde
insan-ı kâmil ve veliler halkı aydınlatmakla sorumludur.
On the basis of the philosophy of knowledge of Ibn al- ‘Arabî
(d. 1165/1240), there is spiritual experience and divine teaching. He divides
knowledge into two: one is what God has taught man, and the other is what
man learned himself. Thus, Ibn al-’Arabî divides the text reading methods
into two: the first is reading the text itself directly, and the second is reading
the text through the owner of it. Unlike the first, in the second form of the
reading, the reader has the opportunity to ask his questions about the text
to its owner. In this way, the author’s aims in the text are clearly understood.
Ibn al-’Arabî, who applied this method to the Qur’an, claimed that there is the
opportunity to read the Qur’an through its owner even after the death of the
Prophet Muhammad and that it is a virtue belonging to the saints (wali, pl.
awliyâ) only. God is revealing the meanings of the Qur’an to the saints over
and over again. In this case, the perfect man (insan al-kamil) and the saints
are responsible for conveying the meanings of the Qur’an to the people.