Bu makale, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında fiilen işgal kuvvetleri kontrolü altına giren İstanbul’da
Ayasofya’nın kimliği ve geleceği üzerine farklı gruplar tarafından ortaya konulan fikirlere odaklanıyor. Maka le, Türkler ve Müslümanlar açısından Paris Barış Görüşmelerinin olumlu sonuç vermediği, Osmanlı’nın, İstan bul’un geleceğinin belirsiz olduğu bir dönemde, imparatorluk bünyesinde bulunan farklı inanç ve kökenden
olan grupların birbirinden farklı taleplerini Ayasofya örneğinde tartışıyor. Makalede, İstanbul Rum cemaatinin,
Patrikhanenin, İngiliz Yüksek Komiserliğinin, Osmanlı Hükümetinin, Türk milliyetçilerinin, İngiliz milletvekille rinin, Hindistan Müslümanlarının, Anglikan Kilisesinin ve hatta mimarlık tarihçilerinin de katıldığı Ayasofya’nın
kimliği tartışmalarının ne kadar çok boyutlu ve zengin olduğu vurgulanıyor. İkinci olarak, İstanbul’daki İngiliz
Yüksek Komiserliği Evrakı, İngiliz Dışişleri Ofisi Arşivi, İngiliz askerlerin özel evrakı, İngiltere Hindistan Bürosu
Evrakı, İngiltere Parlamentosu Kayıtları gibi genel olarak işgale, özel olarak da İstanbul ve Ayasofya hakkındaki
planlara farklı açılardan bakan memurların yazışmaları yoluyla, konu üzerine yekpare bir İngiliz politikasının ol madığı iddia ediliyor. Son olarak makale, Ayasofya’nın kimliği ve geleceği üzerinden yapılan ideolojik tartışmalar
üzerinden emperyalizm, milliyetçilik ve din ilişkisine odaklanıyor. Bu ilişki ve karşıtlıkların, Birinci Dünya Savaşı
sonrası kurulan yeni düzende nasıl yeni birer saldırı ve direniş alanı yarattığını ortaya koyan makale, o dönemde
gücünün doruğunda olduğu iddia edilegelen İngiliz emperyalizminin ne kadar kırılgan ve retrospektif olarak
bakıldığında 1920’lerde ortaya çıkacak olan yeni popüler ideolojiler karşısında ne kadar hazırlıksız olduğunu
göstermeye çalışıyor
This article focuses on different arguments by various groups on the issue of the identity and future of Hagia
Sophia in occupied İstanbul. It discusses diverse requests on the issue made by the Ottomans from different
religious and national backgrounds in times when the Paris Peace Conference failed to satisfy Turkish and/or
Muslim claims and the future of both the Empire and İstanbul was uncertain. It emphasizes that how far the
debate on Hagia Sophia between the Ottoman-Greek Society, the Patriarchate, British High Commission, the
Ottoman Government, Turkish nationalists, British MPs, Indian Muslims, the Anglican Church and even architectural historians is prolific and multi-dimensional. Second, based on the records of British Parliament, High
Commission in İstanbul, Foreign Office, private papers of British soldiers, India Office papers written from different perspectives and motives, it argues that there was no unique British policy for on the issue. Last, based
on ideological discussions on the identity and future of Hagia Sophia, it focuses on the relationship between
imperialism, nationalism and religion. By exposing the ways in which these relations and antagonisms created
spheres of aggression and resistance in the ‘New Order’, it tries to demonstrate the so-called inexpugnable
strength of British imperialism especially after the First World War was indeed fragile and unprepared for forthcoming popular ideologies of 1920s.