Power which is described as the capacity of influencing and being influenced in
philosophy in the most general sense explains the effects such as changing and
operationalizing. The power which artworks apply to the receptors is a phenomenon that
has been known and discussed since the ancient ages. In two dimensions, art has the
potentials which enables subjects to define phenomenon and regard the realities about
them as rightful or thinking on them or apply power at the point of affectivity. In
everywhere in which the relationship between art, politics and religion has been observed
throughout the process of history, the artworks emerge as an element of power and they
are consciously designed in order to apply that aforementioned power. After the
autonomation of art, it is observed that artworks keep on applying power to the receptors.
This study analyzes the power which artworks apply to the bodies of the receptors from
the perspective the concepts of affect and affection. The concept of affect defines the
interaction between the body and produced emotions which are desired to reveal
independent from the receptor subject. The concept of affection within the context of art
explains the subjective emotions of the receptive subjects who encounter with the gaps in
the produced work and uncertainties. It is known that the designs which are designed to
reveal the affection transform receptive subjects into participants and they are regarded
more democratic. In that case, affect and affection emerge as the concepts which define
the generation of artistic power in various categories. It is highly possible to define the
art of cinema as a branch of art with the highest capacity of influencing the bodies of the
receptors. It is theoretically revealed that majority of the movies which appeal to the
sensorimotor status produce the affections while affections related to the memory of the
receptive subjects emerge in the movies with the dominance of crystalized images on the
contrary. The objective of this study is to academically reveal the way which artworks
and movies specifically produce power as a power of designing. In the sense of this
theoretical purpose, the literature review was conducted for this study. As for the
relationship between the theory and practice, the movie of Tayfun Pirselimoğlu ‘Yol
Kenarı (The Trackside)’ (2017) which was determined through the method of goaloriented
sampling was preferred. In the movie review, the philosophical film analysis
method was chosen. At the end of the review, it was revealed that the movie applied a
hybrid power to the receptor and had the characteristics of an open work as a design.
Felsefede en genel anlamıyla etkileme ve etkilenme kapasitesi olarak tanımlanan güç;
değiştirme ve eyleme geçirme gibi etkileri anlatmaktadır. Sanat eserlerinin alımlayıcılara
uyguladığı güç ise antik çağlardan itibaren bilinen ve tartışılan bir olgudur. Sanat iki
boyutta; öznelerin fenomenleri tanımlaması ve onlar ile ilgili sunulan gerçeklikleri hakiki
olarak kabul etmesi veya onlar üzerine düşünmesi veya duygulanması noktasında güç
uygulama potansiyeline sahiptir. Sanat, siyaset ve din ilişkisinin tarihsel süreçte
görüldüğü her yerde sanat eserlerinin bir güç unsuru olarak belirdiği ve bu gücü
uygulamak için bilinçli bir şekilde tasarlandıkları görülmektedir. Sanatın özerkleşmesi
sonrasındaysa sanat eserlerinin alımlayıcılara güç uygulamaya devam ettiği görülür. Bu
çalışma sanat eserlerinin alımlayıcıların bedenlerine uyguladığı gücü duygulam ve
duygulanım kavramları ekseninde incelemektedir. Duygulam kavramı alımlayıcı öznenin
öznelliğinden bağımsız ortaya çıkarılmak istenen üretilmiş duyguları ve bedenin
etkilenişlerini anlatmaktadır. Sanat bağlamında duygulanım kavramı ise eserde üretilen
boşluklar ve belirsizlikler ile karşılaşan alımlayıcı öznenin yaşayacağı öznel duygularını
anlatmaktadır. Duygulanımın açığa çıkması için gerçekleştirilen tasarımların alımlayıcı
özneleri katılımcıya dönüştürdüğü ve bu sebeple daha demokratik bulunduğu da
bilinmektedir. Bu durumda duygulam ve duygulanım sanatsal gücün farklı kategorilerde
var edilişini tanımlayan kavramlar olarak belirirler. Sinema sanatını alımlayıcıların
bedenlerini en fazla etkileme kapasitesine sahip sanat dalı olarak tanımlamak
mümkündür. Duyusal motor duruma hitap eden sinema filmlerinin pek çoğu duygulamlar
üretirken tam tersi durumda kristalleşmiş imgelerin hâkim olduğu sinema filmlerinde ise
alımlayıcı öznenin belleğiyle de bağlantılı olan duygulanımların ortaya çıktığı kuramsal
olarak ortaya konulmaktadır. Bu çalışmanın amacı sanat eserlerinin ve özelde sinemafilmlerinin bir tasarım olarak gücü nasıl ürettiklerini teorik ortaya koymaktır. Bu teorik
amaç ekseninde çalışmada literatür taraması yapılmıştır. Teorinin pratikle ilişkisiyse
çalışmada amaca yönelik örneklem metodu ile belirlenen, yönetmen Tayfun
Pirselimoğlu’nun ‘Yol Kenarı’ (2017) isimli filminin incelemesiyle gösterilmiştir. Film
incelemesinde felsefi film çözümlemesi metodu kullanılmıştır. İncelemenin sonucunda
filmin alımlayıcıya melez bir güç uyguladığı ve bir tasarım olarak açık yapıt özelliklerini
taşıdığı ortaya koyulmuştur.