Özet:
Laiklik, üzerine birçok akademik çalışma yapılmış, hala yapılan ve tarihsel süreç içerisinde güncelliğini koruyarak tartışılagelen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada ortaya konulan çalışmalar genelleme yapılacak olursa kendilerine laik diyen laiklik
destekleyicileri ile laiklik karşıtları olarak çalışma yapan iki ayrı grup tarafından
yapılmaktadır. Konuya tarafsız olarak yaklaşım gösteren çalışmalar bulunmakla birlikte sınırlı sayıdadır. Yine laiklikle ilgili Cumhuriyet dönemi uygulamaları ve bu uygulamaların
sekülerizmle olan ilişkisinin ortaya konulması literatüre zenginlik katacaktır. Bu noktada
laiklik ve sekülerizm arasındaki farklarda önem arz etmektedir. Laikliğin en geniş ve bilinen tanımı din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dine ve devlete ait olanların birbirinden
ayrıştırılmasıdır. Bu tanım aynı zamanda eşitlik ilkesi gereği devletin vatandaşlarına karşı
tutumlarında vatandaşların hangi dinden, hangi mezhepten olursa olsun eşit yaklaşması
anlamını taşımaktadır. Sekülerizm ise din ve bireylerin yaşamlarının tamamen birbirinden
ayrılmasıdır. Başka bir ifade ile laiklik “din devlete karışmasın” ve aynı zamanda “devlet
vatandaşlarının dinine karışmasın” ifadeleri ile özetlenirken sekülerizm “din insanların
hayatına karışmasın” ifadesi ile özetlenebilmektedir. Bu ifadelerden yola çıkarak diyebiliriz ki: Her seküler, laiktir ama her laik, seküler değildir.
Türk tarihinde laikliğe benzer uygulamalar ve yaşam tarzı modelleri her dönemde
bulunmaktadır. Ancak ilkesel olarak ve sistemli bir şekilde devlet yönetiminde laikliğin yer
bulması ve laikliğin toplumsal yapıya benimsetilerek içerisine sindirilmesi Cumhuriyet
döneminde olmuştur. Bu noktada Devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
zihnindeki toplumsal yapı ve devlet modelinin temelinde laiklik ilkesinin bulunmaktadır. Bu
durumun sebebi Mustafa Kemal Atatürk tarafından her dine ve her dinden vatandaşa eşit
mesafeli olunmasının çağdaş ve modern bir devlet ile toplum olmanın gereği olarak
görülmesidir. Bu doğrultuda gerçekleştirdiği devrimlerin laikliğin temellendirilmesi
noktasındaki önemi ortadadır. Başka bir ifade ile Cumhuriyet dönemi devrimlerinin
birçoğunun temelinde laiklik ilkesi yer almaktadır. Yani modern ve laik bir toplum oluşturma amacı beraberinde temelinde laiklik bulunan inkılapları getirmiştir.
Çalışmanın temel konusu devrimlerin sekülerizmle olan ilişkisinin değerlendirilmesidir.
Sonuç olarak laiklik ile sekülerizm ayrımı tam yapılamamış, dinin devletten tamamen
ayrılmasının, vatandaşlara din ve vicdan hürriyetinin sağlanmasının ötesinde vatandaşların yaşamlarına müdahale imkânı veren birtakım yeniliklerde kendisine yer bulmuştur. Vatandaşların yaşamına yapılan müdahale ise laikliğin toplumsal hayata aşılanması amacını içerse de sekülerizmi temsil edecek birer hal almıştır. Yine laikliğin bir gereği olarak din işlerinin devlet işlerinden ayrılması gerekirken; din, devletten tamamen ayrılmamış, Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla devlet hiyerarşisinde yer alan bir olgu olarak kalmıştır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’ne özgü bir laikliği ortaya çıkarmıştır.