İnsan sorumluluğu, “istihkâk” teorisinin en temel bileşenidir. Zira
insan sorumlu değilse bir tekliften söz etmeye imkân yoktur. Bu sorumluluğun bilişsel kaynağı akıl ve iradedir. Din ise söz konusu bu sorumluluğun epistemolojik kaynağını oluşturur. Diğer tüm bedensel özellikler ve
bütün fiziksel olanaklar ise bir bütün olarak bu sorumluluğun ontolojik
kaynağını oluşturur.
İslam kültür geleneğinde insanın sorumluluğu bir olgu olarak kabul edilmiş olmasına karşın, cennet ve cehenneme insanın kendi eylemlerinin
bir sonucu olarak bir hak edişle mi gittiği konusunda ortak bir karara
varılamamıştır. Farklı ekol ve mezheplerin konuya ilişkin söylemleri
konuya ilişkin literatüre yansımıştır. Mu’tezile ekolü İslam fırka geleneğinde insanın kendi edim ve davranışları ile hak ettiği görüşünü net bir
biçimde dile getirilmiştir. Bu yönüyle İslam kelam geleneğinde insanın
eylemleri ile ahiretteki durumunu belirlediğini söyleyebilmemize imkân
veren yegâne ekol Mu‘tezile’dir. Bu teolojik gelenek, insana Allah’ın bir
potansiyel verdiği ve eylemlerinden sorumlu tuttuğunu varsayar. Buna
göre insan dünyadaki yaşamında kendisine verilen potansiyel çerçevesinde, eylemlerde bulunarak ahirete hazırlanır. Allah’ın insana bu yolculuğunda dini olarak rehberlik edecek her türlü donanımı yarattığı, böylece insana haksızlık edilmediğini teolojik olarak öngörür. İslam kelam
geleneğindeki diğer ekollerin ise Mu‘tezile dizeyinde bir hak edişten söz
ettikleri söylenemez. Bu ekollerden Eş‘arî ve Mâturîdî mezheplerinin konuya ilişkin teolojik yorumları kesb kavramı çerçevesinde olmuş, fakat
asla Mu‘tezile’nin istihkak söylemi düzeyine ulaşamamıştır. Çalışmamız,
Mu‘tezile’nin konuya ilişkin teolojik düşüncesinin bir sonuç cümlesi olan
“hak etme” teorisinin zihinsel kaynağı ve kökenini irdelemeye ilişkindir
Human responsibility is the most fundamental component
of the “reward and punishment” theory, because if a person is not responsible, it is not possible to talk about a proposal. The cognitive
source of this responsibility is reason and will. Religion is the epistemological source of this responsibility. All other physical possibilities constitute the ontological source of this responsibility as a whole.
Although human responsibility is accepted as a fact in the tradition of Islamic culture, there is no consensus on whether people go to heaven and
hell as a result of their own actions. The discourses of different schools
and sects on the subject have been reflected in the literature on the subject. The school of Mu’tazila has clearly expressed the view that people
deserve the result obtained by their own actions and behaviors in the
tradition of the Islamic sect. In the Islamic theological tradition, the only
school that allows us to say that man’s actions determine his condition
in the hereafter is Mu‘tazila. This theological tradition assumes that God
gives man a potential and holds him responsible for his actions. Man prepares for the hereafter by acting within the framework of the potential
given to him in his life in this world. It theologically predicts that God
has also created the elements that will guide people in this journey, so
that human beings are treated with justice. Our study, as a concluding
statement, aims to examine the mental origin of the theory of “reward
and punishment theory” within the Mu‘tazila sect.