Özet:
Kent hakkı kavramını ilk olarak 1968 yılında aynı adlı kitabıyla Henri Lefebvre gündeme getirmiştir. Lefebvre çağımızda yaşanan pek çok sorunun temelini kapitalist üretim ilişkilerine dayandırmakta ve bu kapitalist sistemin değiştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu nedenle kent hakkı mücadelesini devrimsel değişime giden yolun aracı olarak kabul etmektedir. Lefebvre söz konusu mücadele ile kullanım değerinin ön plana çıktığı, sermayenin tahakkümünden kurtulmuş ve ürün yerine yapıt olma niteliğini kazanmış kentlere ulaşılabileceğinin altını çizmektedir. Buradan hareketle çalışmada, Lefebvre’in oluşturduğu kent hakkı çerçevesi ve unsurlarına (katılım, ortak tavır, çevreye saygı ve aidiyet/sahip çıkma) bağlı kalarak 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı Yasa’nın içerdiği hükümler ve bu yasaya dayalı olarak ortaya konan uygulamalar analiz edilmektedir. Bireylerin yaşam alanlarını ilgilendiren konularda önemli hükümleri olan bu yasa yurttaşların kent yönetimine katılabilmeleri, kentsel hizmetlerden etkin ve verimli bir şekilde yararlanabilmeleri, oturdukları kentlerde istekleri doğrultusunda karar alınmadığında bu kararlar aleyhine ortak mücadele edebilmeleri ve yaşadıkları kentlere kendilerini ait hissetmeleri ile ilgili konularda son derece olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Çünkü yasayla halkın yönetime katılım kanalları (seçimli meclisi bulunan il özel idareleri ve belde belediyelerinin kapatılması) kapatılmaktadır. Bunun yanında yasanın hem Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın sınır değişikliklerine ilişkin hükmüne hem de kent hakkı pratiği açısından önemli bir belge olan Avrupa Kentsel Şartı’nın kenttaşlar lehine tanımladığı hak ve özgürlüklerin çizmiş olduğu çerçeveyle açıkça çelişiyor olması bu anlamda oldukça kritiktir.