Özet:
Batı Anadolu kıyılarının ortasındaki Urla Yarımadası, Anadolu anakarası ve Ege kültürlerini buluşturan bir köprü konumundadır. Nitekim çağlar boyunca bu iki yönle ilişkili çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. On iki İon kentinden ikisi yarımadada yer alırken, ikisi de yakın komşudur. Ancak yarımadanın coğrafik yapısı ve konumu, savunma ve güvenlik zaafı oluşturmaktadır. Yarımada çağlar boyunca bir yandan korsanlık, eşkıyalık ve kaçakçılık gibi güvenliğe yönelik faaliyetlere, diğer yandan organize siyasal güçlerin askeri saldırılarına maruz kalmıştır. Arkeolojik veriler, bu tip tehditlerin protohistorik dönemde de mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. Erken Tunç Çağı’nda Urla İskelesi’ndeki Liman Tepe, görkemli bir kalesi, aşağı şehri ve limanı olan bölgesel idari ve siyasi bir merkez haline gelmiştir. Aynı dönemde yarımadanın başlıca yollarını ve körfezlerini denetim altında tutma yeteneğine sahip bir güvenlik ve savunma sistemi oluştuğu görülmektedir. Bu sistem içinde Alaçatı yakınlarındaki Gölkayası Samos adası yönünü, Kale Tepe Urla-Çeşme yolunu, Yaren Tepe Sığacık Körfezi yönünü denetim altında tutan başta gelen birimlerdir MÖ 2.binyıl ile birlikte dar bölgesel idari yapıların yerini daha geniş bölgelere hükmeden güçler almaya başlamıştır. Yarımadada bu döneme ait yerleşimlerdeki materyal kültür Anadolu paralelindedir. Bunun yanı sıra süreç içinde önce Minos, takiben Miken ticari ve kültürel etkileri ortaya çıkmıştır. Orta ve Geç Tunç Çağlarına ait az sayıda savunma birimi bilinmektedir. Bunlar daha çok bölgenin anakaraya bağlanan doğu kesiminde yer almaktadır.