Abstract:
Türk kültür yapısında, gerek yaşları gerekse hayat yolunda yaşadıkları tecrübelerden kaynaklı olarak aile büyüklerine karşı saygı söz konudur. Bu husus ataerkil yapının etkisiyle de “atalar kültü” olarak tezahür etmiştir. İslam öncesi Türk inanç sisteminde önemli bir yer tutan atalar kültü ve ruh tasavvuru neticesinde, atalara duyulan saygı öldükten sonra devam etmiş ve ataların ruhlarının kendilerine yardım ettiğine, bazı durumlarda ise zarar verdiğine inanılmış ve bu nedenle de çeşitli uygulamalara başvurulmuştur. Bu uygulamaların temelini saygı ve korku oluşturmakta olup ölmüş ataları ululama, kanlı/kansız kurbanlar sunma vb. uygulamalar, Türk inanç sistemi içerisinde “atalar kültü”nün temelini oluşturmuştur. Emile Durkheim’e göre; toplumlarda “kutsal alan” ve “din dışı alan” olmak üzere iki farklı alan mevcuttur. Kutsal alanın belirleyicisi olan kutsal, insanda sevgiyle saygıyı, korku ile kaygıyı aynı anda barındırır. Durkheim’e göre toplum, kutsalı kendisi oluşturur ve durmadan kutsal şeyler yaratır ve kutsal, toplum tarafından tartışılıp inkâr edilemez. İslamiyet’in kabulü ile birlikte atalar kültü, İslam dini ile harmanlanıp “tasavvuftaki veli telakkisine bağlı olarak halk çevrelerinde yorumlanarak ‘veli kültü’ne dönüşmüştür”. Kitabi bir din olan İslam dini ile halk dindarlığı çerçevesinde çeşitli uygulama ve ritüellerde varlığını sürdüren atalar kültü, İslamiyet ile yoğrulmuş ve halk arasında olağanüstü özelliklere sahip şahıslar olduğuna inanılan, yaşarken ya da öldükten sonra çeşitli kerametler gösterdiğine ve kerametlerinden dolayı Tanrı’ya yakın oldukları düşünülen veli, evliya, eren vb. etrafında şekillenmiştir. “Öyle ki bu kişiler toplumun sosyal, dini ve ahlaki değerlerinin üstün temsilcileri olarak kabul edilmektedir.6 Bu kişilerin mezarları da halk arasında kutsal kabul edilmekte, maddi ve manevi nedenlere bağlı olarak bu mekânlar ziyaret edilmektedir