Abstract:
Beklenmedik bir şokla dünyada neredeyse tüm alanları etkisi altına alan Covid-19 küresel pandemi süreci, ekonomi politikalarını da derinden etkilemiştir. Sürecin başında, talep yetersizliği ve
durgunluk endişeleri ile helikopter para politikaları olarak ifade edilen genişletici para ve maliye
politikalarına çok hızlı bir geçiş olmuştur. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları sonucunda yüksek
olasılıkla enflasyon doğuracak politikaları tahmin etse de bunun ılımlı ve kontrollü olacağı beklentisitaşımaktaydı. Fakat 2022 yılına gelindiğinde özellikle gelişmiş ülkelerin enflasyon verileri tarihi
rekorlar kırmıştır. Bu sorunlara eş zamanlı olarak eklemlenen Rusya-Ukrayna Savaşı, aksayan Çin
aramalı üretimi, petrol ve gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle rijit dezenflasyonist faiz politikalarına çekimser yaklaşılmış, politika faizlerinde daha itidalli yükselişler olmuştur. Olası küresel resesyon ve stagflasyon endişeleriyle yumuşak geçişler öngörülürken enflasyonist baskı halen devam etmektedir. Son olarak ABD‘de SVB Bankasının batması, Lehman Brothers tecrübesi nedeniyle kaygıları artırmış olsa da, FED ve gelişmiş ülke merkez bankaları gelişmeler doğrultusunda
Ortodoks ekonomi politikalarına devam etmektedir.
Özellikle son üç yıldaki gelişmeler Türkiye açısından ele alındığında, her dönemde TCMB politikalarının diğer merkez bankalarından negatif yönde ayrıştığı görülmektedir. Pandemi başlangıcında
çok yüksek bir faiz artırımına gidilirken, pandemi sonuna doğru ise neredeyse dünyanın en yüksek enflasyona rağmen politika faizinde indirime gidilmiştir. Türk lirasının önemli değer kaybıyla
yaşanan kur şokunun kısa sürede enflasyona yansıdığı görülmüş fakat faiz politikasından vazgeçilmeyerek, heterodoks politikalar uygulanacağı ilan edilmiştir. Nitekim fiyat ve ücret sabitlemeleriyle de gelirler politikası da heterodoks politikalara evrilmiştir. Yeni ekonomi modeli olarak
deklare edilen bu modelin reel efektif döviz kuru kanalı ile cari denge üzerinde, KKM uygulamalarıyla ise bütçe dengesi üzerindeki negatif baskı oluşturduğu net olarak gözlenmektedir. Nihayetinde genişletici negatif reel faiz politikasının, Türkiye’nin kronik sorunu haline gelen üçüz açıklar
üzerinde daha fazla derinleşmeye neden olduğu düşünülmektedir.
Çalışmada, reel politika faizlerinin ve reel efektif döviz kurunun ve Akçayır (2022) çalışmasında
önerilen derecelendirilmiş üçüz açık endeksi üzerindeki etkisi 1998-2022 yıllarına ait çeyreklik
verileriyle ekonometrik olarak analiz edilmiştir. Birim kök analizleri hem Christopoulos- LeónLedesma (2010) Fourier-ADF, hem standart ADF testleri ve KPSS testi ile yapılmış, sınır testi ve
ARDL prosedürü uygulanmıştır. Seriler arasındaki nedensellik ilişkisi Toda- Yamamoto ve Dolado- Lütkepohl (1996) testleri ile araştırılmış ve nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Uzun dönemde, reel politika faizindeki 100 baz puanlık artışın üçüz açık endeks değerini 0. 20 oranında artırdığı, reel efektif döviz kurundaki %1‘lik azalışın ise üçüz açığı yaklaşık 3 birim azalttığı sonucuna
ulaşılmıştır