İnsanlık tarihi kadar köklü ve kadim bir geçmişe sahip olan göç olgusu; ekonomik, sosyal, kültürel ve politik bir mesele olduğu kadar, güvenlik konularını da yakından ilgilendiren çok boyutlu bir meseledir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada yoğunlaşan uluslararası nitelikteki göç hareketleri ile özellikle Arap Baharı olarak adlandırılan ve başta Türkiye ve Avrupa olmak üzere bütün dünyayı etkisi altına alan uluslararası göç hareketlerinden sonra yaşadığımız dönem, 'Göç Çağı' olarak adlandırılmaya başlamıştır. Nitekim Birleşmiş Milletler verilerine göre, uluslararası göçün son otuz yıldaki hızıyla devam etmesi durumunda, 2050 yılına gelindiğinde uluslararası göçmenlerin sayısının 405 milyona ulaşması beklenmektedir. Göç olgusunun bu dinamik yapısı, dünya çapında hükûmetlerin kamu dinamiklerinden istihdam ve eğitim politikalarına, altyapı yatırımlarından sağlık harcamalarına kadar neredeyse toplumsal hayatın bütün alanlarında sürdürülebilir politikalar hayata geçirmelerini gerekli kılmaktadır. Göç konusunda son dönemlerde öne çıkan, kritik önemi haiz meselelerden biri de ulus devletlerin deneyimledikleri 'entegrasyon ve uyum sorunları'dır. Özellikle Avrupa'da dönemsel olarak tırmanan terör eylemleri, artan ekonomik sorunlar, işsizlik, yüksek enflasyon gibi sorunların yanı sıra suç, istihdam darlığı, demografinin dönüşümü ve ulus devlet bilincinin zarar görmesi gibi tehditlerin sorumlusu olarak ilk akla gelen göçmenler olmuştur. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı, Suriyeli göçmenler özelinde ortaya çıkan göçmen karşıtlığı konusunu Türkiye ve Avrupa üzerinden karşılaştırmalı olarak analiz etmektir. Literatürde göçmen karşıtlığı, kavramsal olarak, bir menşe ülkeden başka bir ülkeye giden göçmenlerin bir açıdan veya topyekûn olarak reddedilmesi veya kabul edilmemesi durumu olarak tarif edilebilir. Göç alan birçok ülkede neredeyse kolektif bilincin parçası haline gelen göçmen karşıtlığı, sonuçları itibariyle hem göç alan ülkeleri hem de göçmenleri önemli ölçüde etkilemektedir. Zira göçmenler, gettolaşma ve mekânsal ayrıksılaşmalar yoluyla kültürel ve ekonomik izolasyona maruz bırakılabildikleri gibi; işsizlik, yoksulluk, kimlik sorunları ve sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya kalabilmektedirler. Öte yandan göçmen kitleler de, gittikleri yerlerde şiddetli hasımlık eğilimlerine maruz kaldıkları psikolojisi üzerinden, saldırganlık, kuralsızlık gibi anomik haller içine girebilmektedirler.
The phenomenon of migration, which has a history as deep and ancient as human history, is a multidimensional issue that closely concerns the security issues, as well as being an economic, social, cultural, and political issue. The period we go through after the international migration movements that intensified in the world after the World War II and especially after the so-called Arab Spring which affected the whole world, especially Turkey and Europe; began to be called the 'Age of Migration'. As a matter of fact, according to United Nations data, if international migration continues at the same rate as in the last thirty years, the number of international immigrants is expected to reach 405 million by 2050. This dynamic structure of the migration phenomenon requires the governments around the world to implement sustainable policies in almost all areas of social life, extending from the public dynamics to the employment and education policies, from the infrastructure investments to the health expenditures. One of the critically important issues that has come to the fore recently regarding migration is the "integration and adaptation" problems that the nation states go through. Especially in Europe, immigrants are the first to come to mind as responsible for problems such as periodically escalating terrorist acts, increasing economic problems, unemployment, high inflation, as well as threats such as crime, employment shortage, transformation of demography and damage to the nation-state consciousness. In this context, the aim of this study is to comparatively analyze with reference to Turkey and Europe, the issue of anti-immigrant sentiment which has emerged in relation to the the Syrian immigrants specifically. In the literature, anti-immigrant sentiment can be conceptually defined as the rejection or non-acceptance of immigrants moving from one country of origin to another country, in some respect or in whole. Anti-immigrant sentiment, which has almost become part of the collective consciousness in many immigrant-receiving countries, significantly affects both immigrant-receiving countries and immigrants. Because immigrants may be exposed to cultural and economic isolation through ghettoization and spatial segregation, as well as face unemployment, poverty, identity problems and the threat of deportation. On the other hand, immigrant masses may enter into anomic states such as aggression and normlessness due to the psychology of being exposed to violent hostile tendencies in the places they go to.